Birseylere inaniyoruz, onlara dayaniyoruz. Bir yerde, kendi yaratimlarimiza yol aliyoruz. Peki, o dayandigimiz seyi nereye dayandirmak lazim. Ailede ogrendiklerimize, okulda ogretilenlere, cevreden gorulen-bilinenlere; hepsine?
Herbir parcasi dogru olan elemanlarin hepsi bir araya toplansa da bazen uzerine basacak bir zemin olusturamiyor. Dayanaklarimizin, hayattaki egilimlerimizin, referanslarinin cogunlukla birbirlerine paralel olduklari dusunulurse “hayati rayina oturtmak” lafi daha bir anlam kazaniyor.
Bir ayak bir duzlemde(‘dogru’da) oteki ayak diger duzlemde(‘dogru’da), makaslara kadar yol aliyoruz. Uzerine basmak zorunda oldugun 2 oncelikli referansini secmek zorundasin. Anlık kararlar bunlar. Eğer arazi, hava koşulları, görüş izin verirse, makası önceden görme şansına da sahip olabilirsin tabi.
Ya hic bir raya basmadan, referansi ayaklari kadar ozgur olan insanlar? Yollarda her anı birer makas gecisi olarak yasasalar da, bir baska keyiflidir hayat. Her adim bir sonrakine referans. Bir onceki adima goreceli olarak bagimli ama, bir sonraki adim konusunda cok da belirleyici olmayan adimlar. Dinlenmeye ne vakit ne niyet, yol arkadassiz, ayaklarinla dost, katedilen yollarda yanindan “hizla” gecen trenler- -
O durgunluktaki devinimi farketmeyen midir, hayati “goren” yoksa kendi deviniminde farkindaligi yasayan midir.Fazla uzatmaya gerek yok: ben bir tek ayaklarimi tanir, onlari bilir, onlarin ogutlerini dinlerim.
Yuregim ayaklarimda atiyor yine.
Ayaklarim topragin kokusunu,
denizin tuzunu ozluyor.
Ayaklarim
ciril ciplak dans etmek istiyor...
Ayaklarim
yurumek istiyor!
2 Mart 2005
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder