Bir dalıştan hemen sonra, teknede bekleyen diğer dalgıçlar "nasıldı?" demişlerdi bana. Sordukları "görüş nasıldı, balık var miydi, su sıcaklığı nasıldı"nın kısaltmasıydı belki. Ama ana-rahminden yeni çıkmış kulaklarım sadece "nasıldı?"yı duymuş ve basınçla sıfırlanmış beynim o yalın şekliyle bir yanıt aramıştı bu soruya.
nasıl miydi...
bir gün dalış okulunun bahçesinde hocalar ve arkadaşlar otururken bir veli gelmişti. Çocuğunun denize, balıklara ve özellikle de diplere "nasıl" tutkun olduğundan biraz bahsedip; o "nasıl"ı çözemediği için bizlere soruyordu "nasıl" diye.
nasıl midir...
bir dalış öncesi, dalış noktalarından en kızılına doğru yol alırken teknede, denizle aramda olan ve hiç bitmeyeceğini bildiğim kavuşma özlemimi saçımı uçuran rüzgarla biraz dağıtmaya çalışırken birden "ya bir gün bu beden dalmama izin vermezse" diye bir soru takılmıştı zihnime. İçimde biriken endişenin altında bir soru vardı:
nasıl olur...
Bilmiyorum.
Ama bu 3 sorunun yanıtının aynı olduğunu;
soruların sadece suyun üstünde farklılaştığını;
orada, suyun altında ayni giysiler ve ekipmanlarla bir tur uzay-üniformaları içerisinde olsak da kişisel renkliliğin çok daha belirgin,
benliklerin çok daha özgür olduğunu;
bir ve biricik olmanın bizi Harun yapmayacağını;
nefesinin sesini her duyusunda varoluşunu bir daha kutsadığını,
ve bunu yapmak için hiç bir halının üzerinde veya
hiç bir ideolojik safsataya secde etmek zorunda olmadığını;
varlığının ve varolduğun çevrenin, yaratıcının elinden çıkan o günde ayrılmayan parçacıklara ayrıldığını,
ve onlarla her yüzleştiğin anın bir tür 'yaratanla kavuşma' olduğunu biliyorum.
İç sesinden gelen çağrıyı belki de evinin içerisinde beslediği bir saksı çiçeğinin, çiçek açtığı o "an"a şahit olduğunda da hissedebilir insan.
Herkesin içsel öğretmeni farklıdır.
Benimki deniz.
Onu dinlemeyi,
sessizce takip etmeyi,
bazen sorgulamadan sadece o anı yaşamam gerektiğini,
yeri gelip kafam karıştığında ona soru yöneltmeyi,
ona saygı duymayı ve
ondan korkmam gerektiğini deniz öğretti bana.
Bir dalış sırasında "sana son bir şey söyleyeceğim" demişti.
"Asıl öğretmenin kendinsin.
Kendini dinlemeyi,
sessizce takip etmeyi,
bazen sorgulamadan sadece kendini ve o ani yasaman gerektiğini,
yeri gelip kafan karıştıdığında kendine soru yöneltmeyi,
kendine saygı duymayı ve
en önemlisi kendinden korkman gerektiğini unutma!"
Kübra ÖZOK
nasıl miydi...
bir gün dalış okulunun bahçesinde hocalar ve arkadaşlar otururken bir veli gelmişti. Çocuğunun denize, balıklara ve özellikle de diplere "nasıl" tutkun olduğundan biraz bahsedip; o "nasıl"ı çözemediği için bizlere soruyordu "nasıl" diye.
nasıl midir...
bir dalış öncesi, dalış noktalarından en kızılına doğru yol alırken teknede, denizle aramda olan ve hiç bitmeyeceğini bildiğim kavuşma özlemimi saçımı uçuran rüzgarla biraz dağıtmaya çalışırken birden "ya bir gün bu beden dalmama izin vermezse" diye bir soru takılmıştı zihnime. İçimde biriken endişenin altında bir soru vardı:
nasıl olur...
Bilmiyorum.
Ama bu 3 sorunun yanıtının aynı olduğunu;
soruların sadece suyun üstünde farklılaştığını;
orada, suyun altında ayni giysiler ve ekipmanlarla bir tur uzay-üniformaları içerisinde olsak da kişisel renkliliğin çok daha belirgin,
benliklerin çok daha özgür olduğunu;
bir ve biricik olmanın bizi Harun yapmayacağını;
nefesinin sesini her duyusunda varoluşunu bir daha kutsadığını,
ve bunu yapmak için hiç bir halının üzerinde veya
hiç bir ideolojik safsataya secde etmek zorunda olmadığını;
varlığının ve varolduğun çevrenin, yaratıcının elinden çıkan o günde ayrılmayan parçacıklara ayrıldığını,
ve onlarla her yüzleştiğin anın bir tür 'yaratanla kavuşma' olduğunu biliyorum.
İç sesinden gelen çağrıyı belki de evinin içerisinde beslediği bir saksı çiçeğinin, çiçek açtığı o "an"a şahit olduğunda da hissedebilir insan.
Herkesin içsel öğretmeni farklıdır.
Benimki deniz.
Onu dinlemeyi,
sessizce takip etmeyi,
bazen sorgulamadan sadece o anı yaşamam gerektiğini,
yeri gelip kafam karıştığında ona soru yöneltmeyi,
ona saygı duymayı ve
ondan korkmam gerektiğini deniz öğretti bana.
Bir dalış sırasında "sana son bir şey söyleyeceğim" demişti.
"Asıl öğretmenin kendinsin.
Kendini dinlemeyi,
sessizce takip etmeyi,
bazen sorgulamadan sadece kendini ve o ani yasaman gerektiğini,
yeri gelip kafan karıştıdığında kendine soru yöneltmeyi,
kendine saygı duymayı ve
en önemlisi kendinden korkman gerektiğini unutma!"
Kübra ÖZOK
22 Mart 2005
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder